19 Ekim 2008 Pazar

Basim Gözüm Üstüne.....

Senden başka yar bilmem,Ömür boyu gözüme bak de yeter… Bakarım!

Başım gözüm üstüne…

İster aşk denizine, İster hicran gölüne,Ak de yeter… Akarım!

Başım gözüm üstüne…

Yılda bir olsa bile,Seviyorum de hele.Senden gelmişse eğer,

Sefadır bana çile…

Yalnız kalbimi değil,Koca dünyayı bile, Yak de yeter… Yakarım!

Başım gözüm üstüne…

Yeter ki sen bekle de,Hiç kalır sabır taşı. Küçük bir umut bile,

Olur gönül yoldaşı.Razıyım, ömür boyu,Gece gündüz gözyaşı,

dök de yeter… Dökerim!

Başım gözüm üstüne…

Biliyorum…Biliyorum bu aşkın yalnız sensin galibi,

Her derdine razıyım, Çıkmasın tek talibin.

Varsın yağmur yağmasın, Sen iste şimşek gibi,

çak de yeter… Çakarım!

Başım gözüm üstüne…

Tek söz etmem bu sevda

vursa beni her yandan,

Tanrım beni korusun benden bıktığın andan,

Ne kadar sevsem bile,Bir gün olur dünyandan,

çık de yeter… Çıkarım!

Başım gözüm üstüne…

Biliyorum sevgili,Gönlünde yerim gurbet,

İster sılaya çağır,İster her gün sürgün et…

Sen mutlu ol bir tanem,Ben ömür boyu hasret,

çek de yeter… Çekerim!

Başım gözüm üstüne…

Seni bu kadar sevmek,Yalnız benim günahım.

Hiç şikayet ettim mi?

Bir gün çıktı mı ahım?Bir elimde yüreğim…

Bir elimde silahım, sık de yeter… Sıkarım!

Başım gözüm üstüne…

Mavi Bir Ölüm.....



Yine sana sesleneceğim
Senin kim olduğunu hiç bilmeden
Senin kim olduğunu en çok bilerek
İsyankar zambakların çılgın nilüferlerin
Dört nala açan kiraz çiçeklerinin
Dudak kıvrımlarına yoldaş olacağım
Sarı bir hüzün kızıl bir gurur
Ve siyah bir öfkeyle konuşacağım sana
...........
Sana oklardan değil yaylardan bahsedeceğim
Gülün dikeninden değil
Gülleri ve dikenleri doğurmaktan yorulmayacağım
Topraktan söz açacağım
Akan su gelmeyecek kelimelerime
Suyu şefkatle kucaklayan damlaları dinlendireceğim
............
Yine sana sesleneceğim
Senin kim olduğunu hiç bilmeden
Bilmek istemeden
.........
Alaattin'in sihirli lambasından çıkan cin bana gelseydi
Ve ne dilersem dilememi isteseydi
Hiçbir şeyi elde etmeyi dilemezdim
Bir şeyden vazgeçmek isterdim sadece
Hayatta bir şeyden vazgeçmek lutfedilseydi
Bedeli her şeyim olsa bile
Sana seslenmekten vazgeçmek isterdim
Garip değil mi sana seslenmekten vazgeçtiğimi
Bundan hoşlandığımı düşünüyorsun belki de
Oysa sana seslenmek bütün hesaplarımı gördüğüm şu dünyadaki
Tek geride kalmış hesap benim için
Bu dünyadaki tek yük
Bu seslenişin kalbini avucumda tutabilmek
Kürek mahkumu için kürek neyse
Benim için de sana seslenmek o
Bir yandan gemiyi ufka ulaştırmanın tek yolu
Öbür yandan bileklerimden sızan kanların
Gönlümü işgale yönlendiği bir rotanın can suyu
Oysa ben sana kürekten değil gemiden bahsetmek isterdim
Atalarım bana kadınlara gökyüzünü
Gemileri ve yelkenleri anlatmayı öğrettiler
Sen kürekleri yağlı urganları
Geceyi siyaha gömen fırtınaları öğretmeye çalışıyorsun
Sana ellerimle dokunarak gözlerimle okşayarak
Göstermek istedim
Rüzgarla şişen beyaz yelkenleri
Ama senin vaktin yoktu
Ben bunu hiç anlayamadım
Kavmimin kadınları bana öğretmediler ki
Bazı kadınların beyaz apletlerden daha çok
Siyah apletleri sevebileceğini
.............
Sana sesleniyorum
Ve gözlerin bileklerimden parmak uçlarına
Toplanmış kan pıhtılarını seyrediyor
Kürekleri bırakamıyorum
Önce yücelttiğin sonra terkettiğin aşkın onuru için
Kalemi bir an elimden düşürmüyorum
Ankara Kalesinin önünde
Sana sesleniyorum
..............
Benden kaçıp cennete gitmek isteseydin
Seni cennetin kapısına kadar götürürdüm
Bana gelmek için seni korkutan cehennem olsaydı
Cehennemle konuşur Seni ona anlatabilirdim
Oysa sen ne cenneti isteyebilecek kadar aşık oldun
Ne de cehennemi isteyebilecek kadar ayrılık
Seviyorum seni ama dedin
Hoşçakal diye ekledin
Şimdi gitmeye mecburum
Belki yine gelirim, umarım gelirim
Son söz oldu
Cennet ve cehennemin dillerini
Savaş naralarını ve aşk şiirlerini
Gazelleri ve boleroları öğreten atalarım
Senin sözlerinin anlamını öğretmediler
Hiçbir şey söylemeden gittin
Ayrılığın dilsiz olduğunu ben senden öğrendim
Dilsiz olanın yaşayabileceğini sen öğrettin bana
Ve kalemimle ilk defa yavan gözlerle baktın
Yine yeniden sadece sana sesleneceğim
Müebbet bir aşk dışında
Bildiğim tüm duygularımı terkedeceğim
Sana sesleneceğim yine
Seni sadece kuru bir sevgiyle değil
Derin bir hüzünle binlerce yıllık bir gururla
Ve pervasız bir öfke ile sevdiğimi duyuyor musun
Mütevazi bir sevgiyle değil
Küstah bir aşkla sevdim seni
Ben Oosmanlı gibi
Kollarımın yetişmediği bir aşkı kucaklamaya çalışırken
Ölen köprülerin ülkesindeki Venedikteki son sancağı
Kışın üşümemek için şal yaptın kendine
Neden bilmiyorum özlemin artıyor içimde
Gün geçtikçe eksilir demiştim oysa
Atalarımın öğrettiklerine de ters düşse de
Sana inanırım bilirsin
Zamanla unutursun demiştim
Niye daha derinleşiyor öyleyse
Derinleşiyor özlemin
Ve gönlümde bir iç savaşta dökülen kanları
Coşturuyor ayrılık sözlerin
Öfkelerimin kararlılığını
Aşka katık ederek konuşacağım
Bedenim bu dünyayı terkedene kadar
............
Öyle sanıyorum ki
Hüzünle ve acıyla pek barışık olmadığın için
Benden uzun yaşayacaksın
Benden sonra kelimelerim gelecek gönlüne
Onların benden geldiğini bir tek sen bileceksin
Küstah bir aşkla seveceğim seni
Ben savaş ve ölümle haşir neşir olan
Kelimeler dışındakileri unutmaya gayret edceğim
ÖMrün geri kalınında
Sana sesleneceğim yine
Ben seni beyrut gibi sevdim ama
Sana ne Mağribi ne de Manhatten'i anlatamadım
Bağdat ve Şam'ı işgale yeltenmişken
Venedik! ten gelen ihanet tarumar etti ordularımı
Sarı bir keder, kızıl bir kibir, siyah bir isyanla konuşacağım sana
Senin kim olduğunu hiç bilmeden
Ağlayan zambakların dudak kıvrımlarına yoldaş olacağım
Senin kim olduğunu en çok bilerek
Kavmimin bana vaadettiği tüm aşkları terkedeceğim
Müebbet bir aşk, Sarı bir hüzün
Kızıl bir gurur ve siyah bir öfkeyle konuşacağım
Bu dünyayı terketme müjdesi gelene kadar
..........
Hüznü, gururu ve öfkeyi bilseydin keşke
Hüznün beni aşan taşkınlığını
Gururumun binlerce yıl önceden miras kalmış hoyratlığını
Öfkelerimin hiçbir zaman sona ermeyecek ve azalmayacak kararlılığını
Anlayabilseydin
Anlatabilirdim sana
Seninle yaşanan bir aşktan sonra
Ayrılığın ölüm bile olsa
Mavi bir ölüm olacağını

Uzak Yakinlik................

Soruyordun
İlkyaz işte
Uyanıp bir bahçeyi dinliyoruz
Tenhalık böyle

Dallar mı kırılmış, sarmaşıklar mı toz içinde
Beklesem hemen gelecek olduğun
Tam öyle olduğun
Oysa hep yanımdasın, seninle her şey yanımda
Kırıp dökük de olsa yanımda
Mesela çok sevdiğin bir deniz bile yanımda
O deniz ki aramızda hiç kımıldamadan
Erkeğini iyi tanıyan bir kadın gibi yorgun.

Yarısı yenmiş bir elmaydık bana sorarsan
İkimizdik, iki kişi değildik
Bakıyorsak birlikte bakıyorduk gözlerimin içine
Birlikte gözlerinin içine bakıyorduk senin
Yanlıştı, doğruydu, hiç bilmiyorum
Sanki bir bakıma ayrılık böyle.


Karşılıklı otursak da ne zaman
Masa örtüsünü ikiye bölen ellerimizdi
Bir tırnak yeşilinden gerisin geriye
Ayak bileklerimizden gerisin geriye
Bütün bunlar gereksiz, bilmiyorum sanma
Gereksiz ama yalnızlık böyle.

13 Ekim 2008 Pazartesi

Olmak İsterdim...


OLMAK İSTERDİM

GÖK YÜZÜNDE KALBİNE KAYAN YILDIZIN
OLMAK İSTERDİM
GÖZLERİNDE ŞİRİN BİR TEBESSÜM
OLMAK İSTERDİM
YÜREĞİNDE SAVDALARIN KALP ATIŞI
OLMAK İSTERDİM
BAHARDA BURAM BURAM KOKAN ÇİÇEĞİN
OLMAK İSTERDİM
HAZANDA DİZLERİNE DÖKÜLEN YAPRAK
OLMAK İSTERDİM
UYKULARINDA GÖRMEK İSTEDİĞİN RÜYALARIN
OLMAK İSTERDİM
YÜCE ALLAH´dan DİLEDİĞİN DUAN
OLMAK İSTERDİM
SECCADENE DÖKÜLEN BİR DAMLA YAŞ OLMAK İSTERDİM

ATEŞLİ GÖNLÜMÜ SERİNLETEN KARDELEN MİSALİ YÜREĞİMDE
AÇMANI İSTERDİM.

Seni Beklerken....



SENİ BEKLERKEN

Bitmiyor hasretler...
Anlamsız geliyor seneler...
Kendinden geçti ümitler...
Sevdam diz çöküp;
Yollarını bekler.

Gözlerimde ki ışıltıya,
Karanlıklar yağar
Bekleyişlerim azar!
Uykusuzluğum yalnızlığımla,
Rüyalarına dalar.

Kalmamışsa senden bir umut;
Ne çıkar, tahtım tacım olmuş(!)
Felek vermişse ayrılıktan bir komut;
Neye yarar dört mevsim bahar olmuş(!)
Yaşama sevincim varsa!!!
O da senin sevdan olmuş.

Buz tutmuş engeller,
Sevda terimle çözülsün.
Sevda külfeti çileler!
Miadı dolup,mükafatını görsün...

İçimde ki ateş lav olsa da!
Teninden mahrum bedenim üşüyor.
Her damla göz yaşım bin umut boğuyor!
Dualarım benimle el açıp;
Feryad-ı figanla seni bekliyor.

Sen hayalinle de...
Sen zahirinle de...
Sen inan ki;
Her şeyinle, sevmeye değersin...

Unutma!!!
Yorgun değil yüreğim,
Seni sevmekten.
Beyhude değil dileğim ,
Seni beklemekten.

Sevdamdan güçlü olamaz,
Kahrolası engeller.
Sevdamda ki istikrarı bozamaz,
Umutsuz olsa da hasretler.

Pişman değil ömrüm,
Seni tanımaktan.
Bahtiyardır gecem gündüzüm,
Sevdanı yaşamaktan.

8 Ekim 2008 Çarşamba

Lal olan nasil konuşsun ki............

Birak Beni YaLnizLiğima.

Bırak Beni YaLnızLığıma. . !

Belki bir hayaldi öncesinde. .
Adın konmuş aşk dilinde. .
Bense senin sadece imkansızındım. . .

Kelimeler tükenirken dilimde. .
Bir sen bitmedin bak içimde. .
Aslında bunu senden beklemezdim ki. . .

Hangi yalan. . ? Hangi sebep. . ?
Cevabın yok. . Bitti demek. . .
Kim bilir belki de ben senin korkularındım. . .

Zorundasın, zorundayız. .
Sense hangi yolun sonundasın. . ?
Belki de sakladığın birşey var. . .

Şayet biri varsa aramızda. .
Çığlıklarım yalnızlığa. .
Bu ayrılık akşamında. .
Gözyaşıma boğuldu dünya. . .

Sorma bana sensizliği. .
Sorma bana gücün yoksa! . .
Gelen aynı. . Giden aynı. . .
Bırak beni yalnızlığıma! . .

Ağlamak....



Ağlamayı düşünüyorum; kimi zaman zor geliyor, dalıp gidiyorum düşüncelerin dipsiz kuyusuna...
İnsanlara soruyorum, ''ağlamak'' diyorum nasıl bir duygu anlatır mısınız bana?..
Kiminin yüzünü acı bir tebessüm kaplıyor, sanki ağlamak onun için bir ızdırapmışcasına...
Kimi ise; sahte bir gülümsemeyle, ağlamak acizlik dermişcesine yüzüme bakıyor.

Benim için ise apayrı bir duygu ağlamak...

İstemeyerek girdiğim, dertlerle, sıkıntılarla dolu siyah denizin limanından ayrılmak, her türlü kederin odama getirdiği karanlıktan sıyrılmak, aydınlanmak, huzur duymak...
Yağmurdan sonra temizlenen yollar, mis gibi toprak kokan doğa gibi ferahlamak, ruhunu tüm kötülüklerden arındırmak, ağlamak...
Ağlamak; bir yol uçsuz, bucaksız ağlamak; bir nehir ki, ne kadar coşkulu ise, o kadar derin ve güzel...
Ağlamak; hissettiğine, sevdiğine işaret, umuda yolculuk, hayal dünyasından ayrılmanın verdiği kederden bir parça...

Belki anlatmak isteyip de anlatamadığın, en kuytularda sakladığın düşlerin...
Belki de içini dökmek istediğinde boğazına takılan sözcüklerin...
Seni hiç bir anında yalnız bırakmayan, seni teselli eden yegâne dostundur ağlamak...
Sadece üzüntünün dışa vurumu değildir ağlamak, her düşünceni yansıtan tüm varlığındır.
Sevdiğinde, nefret ettiğinde; heyecanlandığında, özlediğinde hep seninledir.
Seni en güzel anlatan sözcük, tavırdır insanlara...
Ağlamak hayata karşı samimiyetindir.
Yanağına düşen her bir damla, bir zümrüt kadar değerli, manalı bir söz kadar önemlidir ağlamak...
Hayatın sana sunduğu tek hediyendir...
Yaradan rahmetini, kahrından üstün saydı.
Ne olurdu halimiz, göz yaşı olmasaydı!

İstemediğimiz Başımıza GeliNce RabbimiZ Yardımı Ayetlerle Yetişiyor...



Diyelim başımıza istemediğimiz bir olay geldi.
Yıkık, perişanız. Kimse ile görüşmek istemiyoruz.
Çoğunluk bize küsmüş gibi. Yalnızız.
Herkes benden uzak, herkes bana kırgın
düşüncesi içinde çöküntü yaşıyoruz.
Yalnızlığımızın karanlık mağarasına şu ayet bir güneş gibi doğuyor:

“Rabbin sana ne darıldı, ne de seni bıraktı”(Duha-3)

Kim kırılırsa kırılsın, kim darılırsa darılsın, kim terk ederse etsin.
Rabbim terk etmiyor, kırılmıyor ya,
ne gam! .. Bu ne büyük ferahlık değil mi? ..

Başımızda ağır bir dert var. Sanki hiç bitmeyecek gibi geliyor.
Sanki bu sorun hayatımızın sonunu hazırlıyor gibi.
İşte o an ayet yetişiyor imdada:

Demek ki, zorluğun yanında bir kolaylık mutlaka var! Zorluğun yanında bir kolaylık muhakkak var! ” (İnşirah-5/6)

Garantiyi veren Allah! ..
Hem de ne garanti, her zorlukla beraber bir de kolaylık geleceği
“mutlaka” ifadesi ile pekiştirilip ikna olalım diye iki kere tekrarlanıyor.
Ayet; kolaylığın zorluk içinde saklı olduğunu,
çözümün sorunda gizli olduğunu da fısıldıyor.
Bu manayı duymuş olan Niyazi Mısri(k.s) şöyle demiş:

“Derman aradım derdime, derdim bana derman imiş”

Maddi sıkıntımız hat safhada. Yoksul düştüğümüzü hissediyoruz.
İflas ettik. Sıfırı tükettik yani.
Nasıl ayağa kalkarım düşüncesi içinde boğulurken ayet bize yeni bir ümit
veriyor:
“Eğer yoksulluktan korkarsanız, Allah dilerse lütfuyla sizi zengin kılar.
Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Tevbe-28 )

Bir yakımız ölümcül hastalıkla yatağa düştü.
Doktorlar fazlaca ümit vermiyorlar.
Çoğu kere Onu nasıl teselli edeceğimizi dahi bilemiyoruz.
Gerçek ortada iken moral vermeye çalışmak sanki sahte davranmak gibi
geliyor bize.
Ciddi bir delil olmalı ki hastanıza siz de inanarak moral verebilelim.
Eyyub Nebi var Kur’an’da...
Hastalıkların, dertlerin en ağırına müptela olmuş ama sıhhate kavuşmuş.
Onun hali bize dayanak oluyor:
Hz. Eyyub u da an ve o zaman Rabbine şöyle nida ettiğini hatırla;

“Bak bana, meşekkat ve acı ile şeytan dokundu! Ve ona, bütün
ailesini ve beraberlerinde bir misli daha tarafımızdan bir rahmet
olarak bahşettik ki, temiz akıllılar için bir ibret olsun. (Sa’d-41/43)
Ama yine de bazı şeyleri yediremiyoruz kendimize.
Bir tutnacak dal arıyoruz. Ayet el veriyor bize:

“Olur ki, siz bir şeyden hoşlanmazsınız; oysa o, hakkınızda
hayırlıdır. Olur ki, siz bir şeyi seversiniz; ama o, sizin hakkınızda bir
fenalıktır.
Allah bilir, siz bilmezsiniz. (Bakara-216)

Rabbimiz Allah, Rasülümüz Muhammed(s.a.v) ,
Kitabımız Kur’an, Yolumuz Sırat-ı Müstakim! .. Bizden bahtiyarı yok dünyada!
Her ne olursa olsun, ne yaşanırsa yaşansın zafer ve başarı bizim.

Ayet i kerimede buyuruluyorkı:

Vel Akıbetü lil Müttakin (Kasas-83): Akıbet (hayırlı son, güzel sonuç)
Müttakiler (takvayı kuşananlar, korunanlar, inanca sarılanlar) içindir! ..